|
|
------------------------
--------------
|
ATATÜRK KÖŞEMİZ
ARKADAŞLAR SİTEMİZDE KENDİMİZDEN VEYA SİZLERDEN GELECEK ŞİİRLER YER VERMEYİ DÜŞÜNDÜK.
ŞİİRLERİNİZİ BEKLİYORUZ.
BU BİZDEN ;
VATAN DESTANI
O kadar dolu ki toprağın şanlı,
Bir değil,sanki bin vatan gibisin.
Yüce dağlarına çöken dumanla
Göklerde yazılı destan gibisin
Hep böyle bulutlar içinde başın,
Hilâli kucaklar her vatandaşın,
Geçse de asırlar tazedir yaşın,
O kadar leventsin,fidan gibisin.
Çiçeksin,bayılır kuşlar kokundan,
Her dalın bir yay ki zümrüt okundan,
Müjdeler fısıldar Ergenekon'dan:
Bu sese gönülden hayran gibisin.
Ey bütün cihana bedel Türk eli
Açtığın cenklerin yoktur evveli
Tarih bir nehirdir coşkundur seli
Sen ona nisbetle umman gibisin.
Bir yandan hep böyle taştın köpürdün,
Bir yandan cefalı bir ömür sürdün,
Fakat ne derece ezildinse dün,
O kadar da tunçtan kalkan gibisin.
Bir insan nihayet kemikle ettir,
Bu et, kemiğe can hürriyettir,
En büyük hürriyet Cumhuriyettir,
Demek ki şimdi sen bin can gibisin.
Ey ana toprağı, Anadolu,
Açıldı önünde terakki yolu,
Hamd olsun her yanın bereket dolu,
Cennette bir yeşil meydan gibisin.
Yeni bir ay ördün al bayrağınla,
Girdin en sonunda irfan bağına
Medeni hayatın nur ırmağına
Ezelden susamış ceylan gibisin. |
Halit Fahri Ozansoy
BU VATAN KİMİN? |
|
Bu vatan toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır.
Bir tarih boyunca onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir.
Tutuşup kül olan ocaklarından,
Şahlanıp köpüren ırmaklarından,
Hudutta gaza bayraklarından
Alnına ışıklar vuranlarındır.
Ardına bakmadan yollara düşen
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır.
İleri atılıp sellercesine
Göğsünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine,
Şu kara toprağa girenlerindir.
Tarihin dilinden düşmez bu destan,
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı yakut olan bu vatan,
Can verme sırrına erenlerindir.
Gökyay'ım ne yazsan ziyade değil
Bu sevgi bir kuru ifade değil,
Sencileyin hasmı rüyada değil
Topun namlusundan görenlerindir. |
Orhan Şaik Gökyay
MUSTAFA KEMAL'İN KAĞNISI |
|
Yediyordu Elif kağnısını
Kara geceden geceden
Sankim Elif Elif uzuyordu, inceliyordu
Uzak cephelerin acısıydı
İnliyordu dağın ardı, yasla
Her bir heceden heceden
Mustafa Kemal'in kağnısı derdi, kağnısına
Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik
Nam salmıştı asker içinde
Bu kez yine herkesten evvel amıştı yükünü
Doğrulmuştu yola, önceden önceden
Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif
Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar
Kocabaş çok ihtiyardı, çok zayıftı
Mahzundu bütün bütün Sarıkız, yanı sıra
Gecenin ulu ağırlığına karşı
Hafiftiler inceden inceden
İriydi Elif, kuvvetliydi kağnı başında
Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri
Kınalı ellerinde rüzgar geçerdi daim
Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına
Alını yeşilini kapmıştı, geçirmişi
Niceden niceden.
Durdu birdenbire Kocabaş, ova bayır durdu
Nazar mı değdi göklerden ne?
Dah etti, yok, dahha dedi, gitmez
Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacır gucur
Nasıl dururdu Mustafa Kemal'in kağnısı
Kahroldu Elifçik düşünceden düşünceden.
Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş
Sür beni, öldür beni, koma yollarda beni
Geçer götürür ana, çocuk mermisini askerciğin
Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım
Bak hele üzerimdem ses seda uzaklaşır
Düşerim gerilere, iyceden iyceden.
Kocabaş yığıldı çamura
Büyüdü gözleri, büyüdü yürek kadar
Örtüldü gözleri örtüldü hep
Kalır mı Mustafa Kemal'in kağnısı bacım
Kocabaş'ın yerine koştu kendini Elifçik
Yürüdü düşman üstüne yüceden yüceden... |
Fazıl Hüsnü Dağlarca
|
"http://www.youtube.com/v/YrYSMmbkKcc?fs=1&hl=en_US"></param><param
"http://www.youtube.com/v/YrYSMmbkKcc?fs=1&hl=en_US" |
|
5 ziyaretçi
|